Yazar Yaşar İÇEN
On günlük tatil sebebiyle düştük yollara. Havasıyla, doğasıyla, dostlarıyla sık sık dile getirdiğim ve sevdiğim EGE’ de olmanın dayanılmaz hazzını yaşıyorum doyasıya…
Tatillerde ilk tercihimdir EGE. Aslında mekandan ziyade vefaya bağlıyorum bu durumu. ALIŞKANLIK!!! EGE değilde başka bir yerde büyümek kısmet olsaydı oraya bağlı olurdum mutlaka BİLİYORUM!!!
Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır da uzun zamandır görev yapan bir idareci ile bu yönde bir sohbetimiz olmuştu.
O sohbetten şu cümle çıkmıştı günün ve konunun özeti olarak; “Diyarbakırlı dan ziyade dışarıdan gelenler daha çok sahip çıkıyor bu şehre!!!”” Karşımdaki kişiden bu tespit gelince; “çok haklısınız” dedikten hemen sonra “bir yeri sevmeniz, sahiplenmeniz, benimsemeniz, içinize sindirebilmeniz, hiç düşünmeden emek vermeniz için illaki oralı olmanıza gerek yok ki!!!” cümlesini de ekledim.
Diyarbakırlı olmamakla birlikte neredeyse bir ömür sayılacak yirmi yılını bu şehirde geçiren biri olarak sevgim, sadakatim ve vefam aklıma geldi bir anda!!!!
Şimdi düşünüyorum da yirmi yılımı geçirdiğim yer Diyarbakır değil de başka bir şehir olsaydı oraya da AŞK ile bağlı olurdum, canla başla çalışıp emek verirdim
Çünkü; Diyarbakır, Samsun, Antep, Edirne demeden ülkeyi bir bütün olarak sevmek önemli… En küçük zerreyi bile BÜTÜNE duyulan AŞK tan dolayı sevmek…
MESELE; nerede yaşadığınız ve nereli olduğunuz değil. Yaşadığınız ülkeye vefaya ve sadakate dair duygularınızın tam olup olmamasında!!!!
Yılın yorgunluğunu atmak için gittiğim Bodrum’ da sadece tatil olmazdı elbette. Esnafı, sokaktaki insanı, gelen misafirleri dinleyip izlemeden de olmazdı. Bunun yanı sıra sokakların, yapıların, caddelerin, denizin sessiz çığlıklarını da duymak gerekiyordu. HEPSİNİ YAPTIM!!!
Hatta kulakları çınlasın bir şoföre bir dokunup binlerce ah işittik. Sanki yıllardır kimse halini sormamış gibi dolup dolup taşıyordu sıkıntıları anlatırken. SİTEM DOLU CÜMLELERİ ŞELALE OLUP AKIYORDU ZİHNİMİZDEN TAAA İÇERİLERE… Daracık ve yetersiz yollarda kaldırımlara park etmiş arabalar sebebiyle trafik sıkıştıkça ve araç ilerleyemedikçe daha da coşuyordu şoförün öfkesi.
“””Bakın şu trafiğe Allah aşkına!! Ben küçükken de yol aynıydı şimdi boyum kadar çocuklarım oldu hala aynı yol aynı kaldırım!! Hiçbir şey yapılmadı güzelim Bodrum’ a. Hiçbirşey olumlu yönde değişmedi!! Sadece kontrolsüz yapılaşma oldu malesef..””””
Neyseki hava çok sıcak değildi ve yanımızda bol bol soğuk içecek vardı. Yoksa mağdur şoförün dertleri eşliğinde KAPANAN YOLLAR hiç çekilmezdi. Neredeyse “şoförün susması için” bildiğim tüm totemleri yapacaktım.
Bodrum’ u çocukluk yıllarımdan bu yana bilirim ve severim. Her gidişimde daha da büyüdüğüne, kalabalıklaşmasına, doğasını kaybetmesine, dağın taşın imara açılmasına, beyaz yapı zorunluluğunun farklı renkler ile delinmesine, herşeyin sadece Allaha emanet edilmesine şahit oluyorum… ÜZÜLÜYORUM!!!
Tüm bunlar olurken altyapının yerinde sayması, mantar gibi türeyen yapılarda otopark sıkıntılarının aşılamaması, sokakların temizlikten yana içler acısı hali, elimizdeki çöpü atmak için fellik fellik çöp kutusu arayışlarının sonuçsuz kalmasından sonra çöp kutusu bulana kadar elimizdeki atıkları çantamıza koyup yola devam etmemiz, yol kenarlarının vahşi batıyı gölgede bırakacak kadar vahim seviyede kurumuş çalı ve dikenlerle dolu bakımsız görüntüsü, trafik işleyişinin korkunç derecede kontrolsüz oluşu, daracık sokakların içler acısı hali, ortada duran elektrik kabloları, tehlikeli çukurlar, çöp yığınları….
Her gidişimde Bodrum’ un bu halini gördükçe inanın içim sızlıyor. Ve her gidişimde daha da kötü seviyelere taşınıyor saydığım olumsuzluklar!!!
Dünyanın SAYILI turizm cennetlerinden biri olan ve bu sektörde pastanın en büyük dilimlerinden birini alan Bodrum bunu hakediyor mu??? HAKETMİYOR!!! Ne Bodrum ne de başka hiçbir yer bu derece hunharca kullanımı ve yok edilişi haketmiyor!!!
Bodrumlular, esnaf, gelen ziyaretçiler, Bodrum müdavimleri… Kısaca herkes şikayetçi cennet beldenin heba edilmesinden!!!
Görüntüleme Sayısı: 133