Prof. Dr. Şükrü Sina Gürel : ‘’Sayı oyunu haline gelmiş bir demokrasi için Cumhuriyeti feda etmeyelim’’ diye başlayalım. Türk Hükümeti’nin şimdi hangi acil adımları atması gerektiği konusunda partimizin görüşünü paylaşacağım.
Şimdi yeni bir ortaçağa giriyoruz. Çünkü bakıyorsunuz hiçbir uluslararası hukuku tanımadan hatta savaş hukuku gözetmeden 2 milyon küsur insanı bir bölgeye hapsedip onları katletmeye başlayan bir İsrail’le karşılaşıyoruz. Filistinlileri aç susuz bırakarak bunu yapıyorlar. Dolayısıyla bu ortaçağdaki kuşatma yöntemidir. Ve bu arada tabi onları kayıtsız koşulsuz destekleyen ve hiçbir şekilde biraz durup düşünmeyi tavsiye bile etmeyen bırakın ateşkesi biraz durup düşünmeyi bile tavsiye etmeyen… Batılı birtakım devletlerde Batı uygarlığının yalnız ayağına değil beynine ve kalbine sığınıyorlar. Bunu niye böyle söylüyorum çünkü bizim bildiğimiz batı uygarlığının temelinde yaratıcı düşünce bu düşüncenin özgürce ifade edilebilmesi temel bir gerekliliktir. Şimdi bakıyorsunuz bu Ukrayna Savaşı’yla beraber de başladı. Yalnız Rus vatandaşlarının Rus Devletiyle bağlantılı vatandaşlarını değil Rusların aynı zamanda edebiyatını müziğini devretmeye kadar gitti. Batı’da Dostoyevski, Tolstoy edebiyat müfredatından çıkarıldı. Batı’da yine Rus hatta Ukrayna’da yapılan değerli gazeteci anlatıyordu. Rusça olan her kitap kütüphanelerden atılmaya başladı. Yani bu aslında Hitler’in kitap yakma eyleminden farklı bir şey değil tabi. Şimdi de bakıyoruz kayıtsız koşulsuz neredeyse soykırıma varmakta olan İsrail Soykırımı’nı destekleyen Batılılar aynı zamanda kendi ülkelerinde buna karşı birtakım eylemleri kısıtlıyorlar. Buna karşı düşünce ifade edilmesini kısıtlıyorlar. Bu aslında Batı uygarlığının temellerine dinamit koymaktır ve ortaçağa geri dönüştür Batı açısından…
Filistin konusu bırakalım tarihsel gelişimini ama 1980’lere geldiğimizde Filistin Kurtuluş Örgütü’yle yönetilen ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün bütün eksiklik ve yanlışlıklarına rağmen sonunda bir Filistin Devleti’nin dünya uluslararası sistemi içerisinde 134 devlete tanıtıldığı bir aşamaya gelmişti. Ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün 1980’lerin başına kadar ve bilmiyorum bugünkü hali de ayrıca konuşulmalı. O zaman bir laik örgütler konfederasyonuydu. Bunun karşısına 1980’lerin ikinci yarısında Hamas çıkarıldı. Hamas bu laik demokratik örgütler konfederasyonunun karşısına çıkartıldığında Filistin hareketi zaten ikiye bölünmüş ve zayıflatılmış oldu. Bunun kimin tarafından yapıldığını bırakın bu yana kimin işe yaradığını hepimiz görüyoruz. Bu aşamada bunun sonuçlarını görüyoruz. Şimdi tabi son hastane bombalaması İsrail’in bana göre büyük bir nitelik değişikliği değildir İsrail’in tavrında. İsrail daha önce de hastane bombalamıştır ve fütursuzca sivil insanları hedef gözetmeden bombalaması ve bir soykırıma varan neredeyse bir hareket içerisinde olması aslında hastane bombalamasıyla bir nitelik değişikliği kazanmamıştır ama bu uluslararası kamuoyunda başka türlü bir etki yaratmıştır. Ve tabi İsrail’in bu tutumu yeni de değildir. İsrail zaten kendisini uluslararası hukukun üstünde görerek ve böyle davranarak ve sürekli bir etnik temizlikle genişleyerek Filistin topraklarında bugüne gelmiştir. Şimdi burada tabi İsrail’in kendisinin üzerine saydığı uluslararası kurumda BM güvenlik konseyi de vardır. BM konseyinin açık kararları da vardır. 1967 sınırlarına dönülmesine ilişkin ve hiçbir şekilde Filistin toprakları üzerinde yerleşim yerleri kurmaya ilişmesinin önünde engel olan kararları vardır ama tabi bunlar hiçe sayılmaktadır. Şimdi bütün bunları İsrail başta ABD olmak üzere batının desteği olmasa bunları yapabilecek durumda değildir. Şimdi tabi burada hükümetimize bir uyarımız var. Bu uyarının başında, biz hükümetimize ‘bir ümmeti değil Türk milletini temsil ettiğini’ hatırlatmak istiyoruz. Bu hükümet ümmetinin değil Türk milletinin temsilcisi olarak davranmak zorundadır. Ve böyle davranması gerekirken başka türlü davranması Anayasa’ya da aykırı olacaktır. Dolasıyla şimdi zaten bir etnik temizlikle Kuzey Suriye’de yapılan PKK’nın etnik temizliğiyle zaten bizi son derece zor duruma sokan hükümet şimdi Filistin’de, Gazze’de yapılacak bir etnik temizliğin aleti olursa o zaman bu durum katmerli bir şekilde Türk milletinin ulusal çıkarlarına aykırı olduğu gibi Ortadoğu’daki durumunda üzerine benzinle gitmek olur. Filistin sorunu evet bir insanlık sorunu haline gelmiştir ama Türkiye’nin bir milli sorunu değildir. Bizim önümüzde acil milli sorunlar vardır ve bu hükümetin dikkatini bunlara çevirmesi gerekir. Ayrıca tabi ki bu savaşın, çatışmanın yayılma olasılığı da vardır. Dolayısıyla Türkiye’yi yönetenlerin bu konuda da şimdiden tedbirli olması gerekir;
– Türkiye’nin yeni bir “askerî güvenlik değerlendirmesi” yapması,
– İhtiyaç duyulan asker sayısını yeniden hesaplaması,
– Ulusal güvenlik ihtiyaçları kapsamında, askerî istihbarat sistemini geliştirmesi,
– Türk askerinin geleneksel disiplin ve moralini yüksek tutacak bir Personel Yönetim Sistemi kurulması,
– Askeri Sağlık ve Yargı sistemini yeniden kurması,
– Sınırlarda tam kontrolü sağlaması konuları öncelikli ve acil ihtiyaçlar olarak görülmektedir.
Bu çatışmanın gerçekten önce bölgesel belki daha sonra daha geniş kapsamlı bir çatışmaya dönüşmesi olasılığı her zaman vardır. Hazırlıklarımızı buna göre yapmamız lazım. Ben siyasi tarihçi olarak bu içinde bulunduğumuz dönemi ikinci dünya arifesine benzetiyorum. Önce büyükler küçüklerle çatıştılar küçükler kendi aralarında çatıştılar ama sonra büyükler birbirleriyle çatışmaya başladığında asıl kıyamet o zaman koptu. Dolayısıyla böyle bir ihtimal vardır.
Kıbrıs Türkiye için yaşamsal öneme sahiptir. Dolayısıyla Kıbrıs türkünün esenlik ve güvenliği de Türkiye için yaşamsal öneme sahiptir. Şimdi hem Kıbrıs’taki Annancı’lar hem Türkiye’deki Annancı ‘yetmez ama evet’çiler bir daha düşünmelidir. Düşünme yetenekleri kaldıysa ve düşünmelilerdir ki eğer Kıbrıs Türkü 1963 sonundan 1974 Temmuz’una kadar uğradığı etnik temizlik dolayısıyla adanın yüzde 3’üne sahip hapsedilmiş olarak kalsaydı bugün Kıbrıs konusu diye bir şey konuşuyor olmayacaktık. Çünkü Yunanistan’ın adadaki 20 bin askerinin desteğiyle Kıbrıslı Rumlar Kıbrıs Türkünü adanın yüzde üçüne hapsettiler. 1973-74 arasında ve bunları o durumdan kurtaran anavatandı, anavatanın silahlı kuvvetleriydi. Dolayısıyla şimdi Filistinlilerin düşmüş olduğu bu duruma eğer Kıbrıslı Türkler düşmediyse iki nedenledir:
-Anavatanlarının olmayışı,
-Anavatanlarını kendilerince savunmak için hiç kimsenin onlara yardım etmemesi.
Türk Silahlı Kuvvetleri gibi kahraman bir gücün desteğine sahip olmamaları tabi daha sonra da kendilerini yönetme yeteneğine sahip olduklarını ve önce Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni kurarak onun arkasında da bağımsız, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni kurarak göstermiş olmalarıdır. Bugün eğer Kıbrıs Türkü belirli sınırlar ulusal sınırlar içerisinde esenlik ve güvenlik içerisinde yaşıyorsa bunun yeniden değerlendirilmesi ve Filistin halkının düştüğü duruma neden Kıbrıs Türk halkının düşürülmediğini yeniden görmesi gerekir.
Ümit Özdağ: Bir süre önce sosyal medyada Türkiye’deki 13 milyon sığınmacı ve kaçak konusunda açıklamalar yapan 27 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 8 tanesi tutuklandı. Bu 27 kişinin 3 tanesi yabancı uyrukluydu ve Türk Milleti aleyhine açıklamalar yapan kişiler oldukları söylendi. Diğerleri ise gazeteci veya vatandaş kimliği ile bu konuda rahatsızlığını dile getiren insanlardı. Sadece rahatsızlığını dile getirdiği için, burada gözaltına alınan iş kadını oldu ya da 2 veya 3 tane, sığınmacılar ilgili Tweet attığı için İzmir’den gece yarısı evinden alınıp yine sonra tehdit edilerek bir daha bu işlere girme diye Ankara’da sokağın ortasına araçsız bırakılan kadınlar oldu. Ve daha sonra 8 tane gazeteci birisi sanatçı tutuklandılar. Şu anda cezaevindeler. Bunun ardından evvelsi gün Serkan Kafkas alındı. Gazeteci arkadaşımızın içerisinde olduğu ve reklamcı 4 kişinin daha gözaltına alınması izledi. Hemen akşam saatlerinde aldılar. 4 günden beri içeride tutuyorlar ve hala değişik bahanelerle savcılığa sevk edilmediler. Bu açıkça kanunun kötüye kullanılması eziyet ve işkencedir bir şekilde. Ama bütün bunlar neden oluyor bugün bunu tüm kamuoyu ile paylaşmak istiyorum:
2023 Genel Seçimleri’nden sonra ve seçimler sırasında Zafer Partisi’nin almış olduğu tavizsiz ve Türk Milleti’nin menfaatlerini temsil eden tavır seçimlerden sonra Türk halkından büyük bir takdir görmeye başlamış ve bunun neticesinde yaz aylarından itibaren Zafer Partisi’nin anketlerde büyük bir yükseliş içerinde olduğu görülmüştür. Bunun üzerine Zafer Partisi’nin yükselişini engellemek amacıyla bir karar alınmış ve partimize ve bana yönelik olarak kapsamlı bir psikolojik operasyon başlatılmıştır.
Yeni Şafak gazetesinde köşe yazarı ve psikolojik harp elemanı İbrahim Karagül, Zafer Partisi’ni ‘silahlı terör örgütü’ diye suçlayabilmiştir. Kendisini mahkemeye verdik. Gazeteci kılıklı devlet memuru Fuat Uğur, bu psikolojik operasyonunun bir başka parçası olmuştur ve partimize ve bana karşı saldırılar gerçekleştirmiştir ve gerçekleştirmektedir. Pelikancı Terör Örgütü bütün unsurlarıyla sahaya inmiş Zafer Partisi’ne yönelik karalama kampanyası başlatmışlardır. Bu ahlaksız kampanya çerçevesinde benim Yahudi olduğum ‘Kat’ diye bir kabilenin mensubu olduğum gibi akıl sınırlarını zorlayan iftiralarla sosyal medyada bir fırtına estirmeye çalışmışlardır. MOSSAD mensubu olduğum iftiralarını atmışlardır. Ve sosyal medyada aylarca yürütülen kampanya yine de Zafer Partisi’nin yükselişini engelleyememiştir. Bunun üzerine yeni bir komplo arayışı içerisine girdiler. Zafer Partisi’ni sokağa çekip sokakta çatışma içerisine sokmak istediler. İstanbul’da bölücü bir derneğin toplantısı bahane edilerek bahane edilerek ‘Müdafaa Hareketi’ diye, bir kişiden oluşan -aslında hareket falan yok- bir provokasyon eylemi onun üzerine gerçekleştirmek istediler. Müdafaa Hareketi adı verilen operasyonunun arkasında aslında Zafer Partisi tabanını sokağa çekip komplo kurmak isteyen bir yapının olduğunu biliyoruz. Amaç Özgür-Der’in düzenlediği toplantıya Müdafaa Hareketi aracılığıyla Zafer Partilileri götürüp orada bir kavga çıkarmaktı. Bu kavgadan sonra gözaltı ve tutuklanmalar başlayacaktı. Fakat biz parti sözcümüz aracılığıyla açıklama yaparak bu tuzağa Türkiye’nin ve Türk gençliğinin düşmesini engelledik. Böylece Müdafaa Hareketi Operasyonu ellerinde patladı. Ama Müdafaa Hareketi Operasyonu’ndan bir kişiyi tutukladılar, o da adeta tutuklanmak için içeride çaba sarf etti, polislere hakaret etti, savcıya küfür etti ve kendisini tutuklattı. Olay kapandı diye düşünülürken de bildiğiniz gibi önce 27 kişi biraz önce ifade ettiğim gibi gözaltına alındı. Bunların 8 tanesi tutuklandılar ve 7 tanesi bunların vatansever Türklerdir. Ülkelerinin işgaline karşı hukuk içerisinde anayasanın vermiş olduğu haklara dayanarak görüşlerini açıklıyorlar. Hiçbir kışkırtma yok. Basında daha önce yer almış başka gazetelerde haber ajansına çıkmış haberleri paylaştıkları için tutuklandılar. İnanılır gibi değil. İnanılır gibi değil. Suç var mı bunda, yalan var mı bunda? Yok. Ama tutuklandılar ve hala içerde kalmaya devam ediyorlar. Bakın Suriyeliler Suriyeye Platformu başkanı Eray Ertürk aynı zamanda Zafer Partisi Merkez Disiplin Kurulu Üyesi Eray Ertürk bir Türk Milliyetçisidir. Suriyeliler Suriye’ye platformunun yapmış olduğu internet çalışması basında çıkan Suriyelilerle ilgili haberleri hiç yorumsuz bu internet sitesine koymaktan ibarettir. Ve bu internet sitesinde hiçbir suç yoktur. Hiçbir suç yok. Bu İnternet sitesinin sahibi de benim!
Şimdi internet sitesi erişimini de kapatmışlar. Ya ne hakla kapatıyorsunuz! Burada bir suç yok basın yayın organlarında çıkan sığınmacılar lehine haberler de var aleyhine haberler de var. Böyle bir zihniyet hukuku nasıl temsil eder? Ramin Saidi, bir Güney Azerbaycan Türkü. Olaylarla ciddi bir ilgisi de yok. Zaman zaman burada gördüğünüz Ambargo TV’ye teknik destek veren esasen şarkıcı olan İran’da rejim tarafından Türk Milliyetçisi olduğu için defalarca sorguya çekilmiş bir insan. Aykırı Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Batuhan Çolak’ın yapmış olduğu haberlerin tamamı ama tamamı diğer basın yayın organlarında çıkan haberler, suç yok. ‘Militer Doktrin’ sahibi Hüseyin Dicle’yi tanımıyoruz kendisini ama var mı bir suç paylaşımlarında yok!
Ajans Muhbir editörü Süha Çardaklı, hiçbir suç unsuru yok. Ve 2 isim daha var bunlar arkadaşlar 16 Ekim’de ikinci operasyonla 4 kişi daha göz altına alındı ve ilginç olan şey şu: Psikolojik harekat merkezleri diyorlar ki: Müdafaa Hareketi dosyası soruşturması devam ediyor. Hani Müdafaa Hareketi’yle bu sosyal medya operasyonları arasında ilgi yoktu. Taa başından kurguyu, kumpası böyle kurmuştunuz Zafer Partisi’ne.
Ergenekon Operasyonu sırasında FETÖ adına çalışan, FETÖ adına vatanseverlerin tutuklanmasını sağlayan, yayın yapan Zihni Çakır adlı kişi kimlerin tutuklanacağını yayınlamaya başladı. Ergenekon’da vatanseverleri tutuklattı. Şimdi görevi başkasından almış Zafer Partilileri tutuklatmak için çalışıyorlar.
Değerli Basın mensupları tabi Ergenekon’da FETÖ’nün işi kolaydı çünkü Ergenekon diye bir örgüt yoktu. Ergenekon diye bir örgüt olmadığı için insanları Ergenekon’dan dolayı tutuklarken, işkence yaparken içerde öldürürken Kaşif Kozinoğlu’nu unuttuğumuzu zannetmeyin. Nasıl öldürüldüğünü bilmediğimizi zannetmeyin! Bu insanları savunacak kimse yoktu. Ama biz Zafer Partisi olarak varız bize yapılan her psikolojik operasyona her hukuk dışı eyleme hukuk içinde politik cevabı kararlılıkla vereceğiz. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki İçişleri bakanı TBMM odasında, ‘Anayasayı şeriat üzerinden değiştireceğiz. Türkiye Kürdistan’dan ve Türkiye’den oluşan federal bir yapıya bölüşecek’ diyen ve Hizbullah terör örgütü geleneğinden geldiğini gizlemeyen ve Hizbullahçı terörü ‘terör’ kabul etmeyen HÜDAPAR’ın genel başkanını ziyaret ederken bu İçişleri Bakanı’na bağlı polisler de vatansever Türk gençlerini evinden alıyorlar sabah baskınlarıyla. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki teröristleri sınır ötesine kendi araçlarıyla kaçıran Yeşil Sol Parti’nin herhangi bir yetkiye karşı hukuki önlem alınmazken Zafer Partisi’ne yönelik soruşturma yapılıyormuş. Hadi canım sende! Bu ülkede Türkler’in yaşadığını ve Türkler’in de haklarının olduğunu ve Türk Milleti’ni Anayasadan çıkartamayacağınızı sizlere öğreteceğiz!
Görüntüleme Sayısı: 123