Bir defa baştan yazalım Putin, geçen yazımızda da yazdığımız gibi bir lider filan değil, Rus halkının yediği algı operasyonları sonunda seçilmiş gözüken (belki de seçimlerde hile yaparak) otoriter, kifayetsiz muhteris bir yöneticiden başka bir şey değildir. Gerçi Zelenski de lider değildir, onu da geçen yazımızda yazmıştık. Ancak Putin kafasında kurduğu bir takım projelere sahip bir muhteristir. Bu niteliği hem Putin’i hem Rusya’yı hem de dünyayı ateşe atabilecek bir zihinsel yapıyı oluşturmaktadır. Putin, kifayetsiz muhteris olmakla beraber asla aptal da değildir, çok da iyi bir satranç oyuncusudur. Zeki bir adamdır ama zekâsı kurnazlık ağırlıklıdır. Aslında mesele burada başlamaktadır; zira kurnazlıkla beslenen bir zekâ ihtirasların kontrolünün önündeki en büyük engeli oluşturur. Putin şimdi ihtiraslarının peşinde koşuyor ve sonunun nereye çıkacağı bilinmeyen karanlık bir tünelde yakıp yıkarak gidiyor. Putin, 2014 yılında aynen şöyle demişti; “20nci yüzyılın en büyük jeopolitik faciası Sovyetler Birliğinin yıkılarak tarihten silinmesi idi.” Putin eski SSCB’nin yıkılmasını hiç hazmedemedi. Çünkü kendisi SSCB döneminde yetişmiş, hukuk okumuş, Rus ordusuna girmiş, ünlü Rus İstihbarat Örgütü KGB’de yıllarca görev yapmış, Yarbay rütbesinde emekli olmuş bir Sovyet Subayı idi. Ancak Putin’in aklındaki hayal, tekrar komünizmle eski SSCB’yi canlandırmak değil, daha da öncesi bir tarihle eski Çarlık Rusya’sını yeniden hayata döndürmek. O nedenle Putin, Çarlık Rusya’sının da eski toprakları olan Estonya, Letonya, Litvanya’nın NATO’ya girmesini, Moldova, Ukrayna, Belarus gibi ülkelerin bağımsız devlet olmasını hiç kabullenemedi. Hele hele Ukrayna gibi kendi toprağı saydığı bir ülkenin NATO’ya girmeye kalkması, NATO ile sınır komşusu olma aşamasına gelinmesi Putin’in asla kabullenebileceği bir durum değildi. Neticede gözünü kararttı ve Ukrayna’ya bir taarruzi harekâtı başlattı. Harekât halen devam ediyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin dünyadaki dengeleri değiştireceği, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı açıktır.
ABD süper bir güçtür. Çin de süper bir güçtür. ABD 1990 – 2010 arasındaki dönem gibi tek süper güç olmanın peşindedir. Ancak Çin’in ikinci bir süper güç olarak ortaya çıkması ABD’nin önüne engel olarak çıktı. Rusya ise ABD ve Çin arasında sıkışıp kalmamak için ben de 3’ncü süper gücüm diye ortaya çıktı ve Ukrayna’yı işgal ederek bunun yolunu açmak istedi. Lakin ABD gelecek planlarına uygun olması için Rusya’yı bloke etmek ve bu yolla safdışı bırakmak için Ukrayna – Zelensky yemi ile Rusya’yı savaşın içine çekmeyi becerdi. ABD’nin amacı “uzun ve yıpratıcı savaş” ile Rusya’yı üçüncü büyük güç olacak konumdan çıkarmak, kendi içyapısı ile baş başa bırakmaktı. Putin istemese de bu tuzağa düşmüş oldu. Zira ABD Putin’i açmaza almıştı. Ukrayna’nın NATO üyesi olma seçeneği Rusya’nın bu harekâta girişmesi için görünen neden olmaya yetmişti. Çünkü ABD’nin uyguladığı yeni konsept; savaştır, batır, yönet konsepti idi. ABD’nin Rusya’ya bu kadar yaptırım uygulama iştahının bir nedeni de Rusya’nın Yuan’ın küresel rezerv para olmasını desteklemesidir. Çünkü Körfez Ülkeleri de petrol ve ekonomi ilişkilerini Yuan ve Ruble üzerinden yürütmeye sıcak yaklaştı. Bu durumda Körfez- Rusya- İran- Çin grubunun oluşturduğu “yeni bir dünya düzeni” ortaya çıkıyor desek yanlış olmaz. O halde Ukrayna savaşı dünyaya bir eşik atlatmış oluyor diyebiliriz. O nedenle ABD bu denklemde öncelikle Rusya’nın yıpratılarak zayıflatılması yolunu seçti. 700 milyar $’lık bir bütçeye sahip Pentagon, ABD’nin Ukrayna’ya neden bu kadar fazla “klasik silah” vermesini destekledi? Bu durum ABD’nin niyet ve maksadını açıkça ortaya koyuyor. Çünkü işin sonrası yıpratıcı uzun savaşın devamlılığını sağlamak içindi. Ancak asıl mesele Rusya’dan ziyade Çin ile ilgiliydi. Dünyada en büyük ve güçlü donanmaya sahip ABD hemen tüm deniz yollarını kontrol etmektedir. Bu nedenle Çin ağırlıklı olarak dünya ile ticaretini karadan yapmak durumundadır. “Bir kuşak bir yol” projesi de bu dur.
Rusya, ABD’nin askeri alanda rakibi iken Çin asıl hayati alan olan dünya ticaretinde en büyük rakibidir. Çin için üç koridor var; birincisi Çin- Orta Asya- Rusya- Avrupa hattı. İkincisi; Çin- Orta Asya- İran- Türkiye hattı. Üçüncüsü ise Çin – Hint Okyanusunu geçerek deniz yolu ile gelebileceği Lazkiye Limanı-Kıta Avrupası hattı. Sözkonusu bu üç seçenekte en güvenli hat 2’nci hattır ve bu hattın kilit ülkesi de Türkiye’dir. Emperyal güçler Türkiye’nin bu avantajını kullanmaması için her yolu deneyeceklerdir. Bunların en yakın örneği de “Türkiye’yi de Rusya- Ukrayna savaşına dâhil etmek için” gösterdikleri çabadır. Türkiye’nin elindeki S-400’leri Ukrayna’ya vermesini bile sözkonusu etmediler mi? Sanki Türkiye’nin 5 bin yıllık bir devlet aklı yokmuş sandılar herhalde. Bu durum doğrudan Türkiye ile Rusya’nın savaşa girmesi demek değil midir? Günün sonunda Putin’in nereye koştuğunun cevabı “Bir Rus Çarlığına doğru” olmakla birlikte asıl koştuğu yerin ABD ve AB’nin başını çektiği Batı karşısında Çin ile birlikte liderliğini yürüteceği yeni bir dünya bloğu oluşturmaktır. Ancak Putin’in Ukrayna’yı işgale başlamakla “beyin ölümü gerçekleşmiş” NATO’yu bitkisel hayattan çıkardığı ve bir can suyu verdiği gerçeğidir.
Ukrayna işgali Avrupa’yı da diken üstüne çıkartmıştır. Çok sözü edilen bir konu da Kremlin sözcüsü Peskov’un söylediği “Varoluşsal bir tehdit oluşursa nükleer silah kullanılabilir.” sözüdür. Biz dehşet dengesinin bozulacağına pek ihtimal vermiyoruz. Yani bu gün hiçbir ülke dünyada hiçbir ülkeye karşı kıtalararası nükleer füze veya okyanuslardan nükleer başlıklı bir seyir füzesi atamaz. Zira karşısındaki de aynı anda düğmeye bastığında bu durum tüm dünyanın sonunun ve insan neslinin yok olmasının garantisidir. Lakin nükleer silahlar yalnızca böylesi füzelerle atılan silahlar değildir. Füzelerle kullanılanlar genellikle “stratejik nükleer silah” olarak adlandırılır. Nükleer başlıkların kara ateş destek silahları ile de kullanılanları vardır. Örneğin 203 mm.lik obüslerin de nükleer başlıklı mermi atma kabiliyeti vardır. Bu silahlara ise “taktik nükleer silahlar” denir. Yani çok daha küçük çaplı, çok daha mahdut bir alanı etkileyen, daha sınırlı ölçüde hedeflere karşı kullanılabilen silahlardır. Örneğin bir tümen çapındaki birliği, küçük bir kasabayı bir anda imha edebilir bu silahlar. Ama bir ülkenin bir anda yarısını imha etmez.Rusya, Ukrayna’da mağlubiyete doğru giderse ya da hedeflerine ulaşması imkânsız hale gelirse, yıllara yayılan bir savaş durumu olursa Putin’in Rusya’daki konumunun tehlikeye gireceği, hatta bir biçimde devrilme ihtimali ile karşı karşıya kalacağı açıktır. Putin bu durumu “varoluşsal bir tehdit” olarak değerlendirebilir. Sanırız Kremlin Sözcüsünün vurguladığı böyle bir durumdur. Yoksa o da ABD’nin veya başka bir Batı ülkesinin kendilerine karşı nükleer silah kullanmayacağını adı gibi biliyordur. Bir önemli nokta da taktik çapta da olsa böylesi bir nükleer silah kullanılmasının Ortadoğu’ya sıçrayarak bir ateş çemberine sokabilme olasılığıdır. Unutmayalım ki İsrail’de de nükleer füzeler var, İran’da da olması ihtimali çok yüksek. Putin koşuyor koşmasına da, dileriz dünyayı peşinden bir cehenneme sürüklemez.
Görüntüleme Sayısı: 126