Geçtiğimiz günlerde yazmak isteyip de araya giren acil konuları yazmak zorunluluğu olunca yazmakta geciktiğim “Yeni Dünya Düzeni ve BRICS” konusunu yazmak istedim. Bu yazımı da davetli olarak gittiğim, Ankara’dan yazıyorum. Sığınmacılar ve Göçmenler Dayanışma Derneği tarafından düzenlenen Medya ve Basın buluşmaları ve Mültecilerin ülkemizde ki durumunu yazacaktım ama sonraki yazıma bırakmak istedim…
Güney Afrika’nın Johannesburg kentinde geçtiğimiz ay içinde 10.’su gerçekleştirilen “4. Sanayi Devriminde Paylaşılan Refah için Ortaklık ve Kapsayıcı Büyüme” başlıklı BRICS zirvesi gerçekleşti. Zirve esnasında kalbi Johannesburg’ta atan ve toplantıdan uzak kalan ABD’nin karın ağrısı vardı. Dünya nüfusunun % 40’dan fazlasını oluşturan BRICS ülke liderleri davet edilen diğer liderlerin zirvedeki görüşme ve söylemleri ayrı ayrı mesajlar içeriyordu. Mevcut dünya düzenine başkaldırı söylemlerinin arttığı bir zirveydi. Fikri ayrılıkları olmasıyla birlikte küresel düzene direnme anlamında önemli bir zirveydi. Ortak görüş dünya düzeninin değişmesi içerisinde yer alıyordu…
Çin lideri Şi Cinping ‘Modern Sosyalizm’ olarak adlandırdığı yeni süreç 4,0 Sanayi devrimi ile başlayan birçok sosyal, ekonomik, siyasal değişikliği kapsayan bir model programlanmıştır. Yeni Dünya Düzenin temel işlevi ‘Bir Kuşak Bir Yol’ ile belirlenmedir. Yol kısmı ticareti, Kuşak kısmı ise tehlikeli kavramları belirtmekte; Transhümanizm ve singularty’i gaye edinen kültürel ve sosyal bir yozlaşmayı gündeme getirmeye çalışmasıydı…
Düzenlenen bu zirveye Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) dönem başkanı sıfatıyla davet edilmişti. Çin lider Şi Cinping ve Rus lider Putin ile görüşmesi önem arz etmişti. Çin ile ekonomik ilişkiler üzerine görüşme yapan Maliye Bakanı Albayrak, Çin’de ulaşım (3. köprü) ile enerji (Botaş) sektörü için Çinli bankadan 3,6 milyar dolar kredi sağladı…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin ile görüşmesi ise Suriye’de çıkmaza giren süreçte bir arayış bulmak için kaçınılmazdı. Türkiye için zirve ekonomiden ibaret değildi. Konuyu biraz açalım; Türkiye, Suriye’de bitmeye doğru giden ‘Astana’ görüşmelerini ayakta tutmaya çalışmaktadır. Çatışmasızlık bölgelerinin tek tek düşmesi ve geriye ertelenen sorun İdlib’in tek muhalif bölge olarak kalması iki ülkeyi tekrar karşı karşıya getirecek potansiyele sahiptir. Rusya, Türkiye dâhil Suriye’de başka güç istememektedir bu görüşünden dolayı, israil’i Suriye’den uzak tutmak için İran’ı güneybatı bölgesinden 100 km içeriye yönlendirmeye çalışmaktadır…
Zirve esnasında Trump ve yardımcısı Pence Twiter’da o bir dönem, Papaz Brunson üzerinden it dalaşında sebebi ise sonradan anlaşılıyordu. Amaç, BRICS’i sabote etmeye hem de Türkiye’nin Yeni İpek Yolundan ve BRICS’ten uzak tutmak için nafile açık tehditlerde bulunmasıydı. Başkan Erdoğan’ın BRICS’e katılma isteğini dile getirmesi Türkiye’yi NATO’dan bir adım daha uzaklaştırmıştır. BRICS ülkeleri ekonomik olarak yeterli güçte olmayışları fakat yeteri muhalefet potansiyelini taşıdıklarından sabote etkisiz kalmıştır. Türkiye’ye yönelik tehditlere verilecek cevap ‘al papazı ver papazı’ oyunu değildir ve karşıdakiler oyun oynamıyor aksine Suriye’de planları bozacak ama planlı bir adım atıp daha ileriye gitmektir. Amaç Suriye’de atılan adımlar ABD’yi
Türkiye’ye mecbur kılmaktadır…
Ekonomik kriz, Türkiye’nin enerjisini tüketmesine izin vermemeli, tüm dikkatler Doğu Akdeniz özelinden bölgeye verilmelidir. Hukuk Devleti olan Türkiye Adaleti Papazı tahliye etti. ABD’nin saldırganlığı boşa çıktı. ABD’nin amacı Papaz değildi. Asıl amaç bahanelerle İsrail’e destek vermek ve İsrail’i Suriye’ye yerleştirmekti. İsrail’in korunması ve Suriye’ye müdahale etmesi için Arap NATO’su kuruluşu yapmaktı. Kaşıkçı cinayetiyle beraber Suudi Arabistan- ABD birlikteliği de suya düştü. Şimdi Arap NATO’su kurna çabaları oluşur mu?
Görüntüleme Sayısı: 126